İş

Hayri Kozanoğlu: OVP’de emek sektörüne dair en ufak bir vaat bile yok

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, ekonomi yönetiminin Orta Vadeli Programının ‘artan emek sömürüsü ve yoksulluğun yeni ekonomi politikalarıyla derinleştirilmesinin bir belgesi’ olduğunu belirtti. Önümüzdeki dönem için öngörülen büyüme oranlarının yetersiz, işsizlik oranlarının ise yüksek olduğuna dikkat çeken Kozanoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı: “OVP’nin cilasını kazıdığınızda toplumun geniş kesimleri için parlak bir yol haritası ortaya çıkmıyor.”

Birgün’den Esat Aydın’a konuşan Kozanoğlu, belgede emek sektörüne yönelik en ufak bir vaat bile bulunmadığını belirtti. Kozanoğlu’nun Esat Aydın’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Kur yüksek, enflasyon yüksek, faiz yüksek… Yeni OVP’nin içeriğini sorayım, bu üçgende insanların akıbeti ne olacak? Bu durum çalışanlara ve emeklilere nasıl yansıyacak?

OVP’nin cilasını kazıdığınızda geniş kesimler için parlak bir yol haritası ortaya çıkmıyor. Şöyle ki, 2022-23’te gelir ve servet dağılımı emekçiler aleyhine daha da kötüleşse de talep canlı tutulabildi. En son açıklanan 2023 2. Çeyrek büyüme rakamları, işgücünün katma değer içindeki payını yüzde 34,3 olarak gösteriyordu. Buna rağmen OVP, özel tüketimin 2022’de yüzde 17,8, 2023’te ise yüzde 10,3 artacağını belirtiyor. Bu veriler çelişkili mi? Hayır, çünkü insanlar, özellikle uygun finansman koşulları varsa, gelirleri azalsa bile isteyerek borç alıyorlar. Hatta kredi kartlarına (CC) aylık yüzde 1,36 faiz uygulanırken, bireysel kredi kartı kullanımı son bir yılda yüzde 182 artışla 316 milyar TL’den 890 milyar TL’ye yükseldi. RTE’nin şimdi bahsettiği ‘parasal sıkılaştırma’ yani faiz artışıyla bu kaynak kuruyor. Esas itibarıyla OVP’de özel tüketim artışı yüzde 3,6, yüzde 4,3, yüzde 4,4 olarak veriliyor ve 2024-26 ortasında sert bir düşüş yaşanıyor. Büyük olasılıkla, insanlar mevcut borçlarını ‘kaldıraç azaltma’ adı verilen yüksek faiz oranlarıyla ödeme konusunda endişelenecekler. 2023’te eksi yüzde 2,9 olan net ihracatın pozitife dönmesiyle büyümenin güçlenmesi sağlanacak. 2023’te enflasyonun yüzde 33’e düşmesi beklenirken, ortalama döviz kurunun da yüzde 54 artarak 36,8 TL’ye çıkması bekleniyor. Bu da, döviz cinsinden işçilik maliyetlerinin azalması ve rekabet gücünün artması sonucunda sağlanacak gibi görünüyor. Buna Mehmet Şimşek’in ‘bundan sonra ücret artışları hedef enflasyona göre düzenlenecek’ sözleri de eklenince sermaye açısından ‘kremalı pasta üstüne çilek’ anlamına geliyor. Aslında OVP’de işsizlik oranlarının 2024’te yüzde 10,3 artacağını, ancak 2026’da yüzde 9,3’e düşeceğini varsayıyoruz ki bu da çok yüksek bir oran. İşsizliğin yüksek seyri, mevcut çalışanlar üzerinde baskı yaratacak bir ‘yedek emek ordusunun’ varlığına işaret ediyor.

Ülkedeki kurumsal muhalefetin genel tezi, yapısal reformlar, demokratikleşme adımları ve hukukun üstünlüğü unsurlarıyla ilerleme sağlanmazsa yatırımların gelmeyeceği ve Türk ekonomisinin verdiği vaatlerin ve iyileşmelerin gerçekleşmeyeceği yönünde. Sizce Erdoğan’ın ekonomik programı tüm bunlara ne diyor?

Son dönemde konuşulan ‘yapısal reformlar’ portföyünde ‘yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ilkesi, basın ve medya özgürlüğü’ gibi adımların olmadığı, bunun da gündeme geldiği yaygın olarak dile getirildi. Yabancı sermaye girişinin önüne geçilecek. OVP’de bu boyutların bulunmaması bir eksiklik olarak nitelendiriliyor. Demokrasi kavramının finans kapitale ve ‘sıcak paraya’ çok fazla bağlanması açısından bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Nitekim gelişmeler Biden’ın ‘yeni dünya düzeni’ tasarımı çerçevesinde gelişiyor. Beyaz Saray’ın Orta Doğu’da aranızdaki sorunların çözülmesi yönündeki talimatı doğrultusunda – yükü Çin üzerinden Asya-Pasifik’e, Rusya üzerinden Ukrayna’ya vereceğim – Körfez Monarşileri ile ilişkiler yumuşamıştır. Erdoğan, Suudi Arabistan’a yaklaşırken Kaşıkçı cinayeti üzerine bir bardak su içti, BAE ile masaya otururken de 15 Temmuz’un planlayıcısı olduğuna dair geçmişteki iddiaları üzerine bir bardak su içti. Prens Salman’ın ya da BAE lideri Al-Nahvan’ın Barış Pehlivan ve Merdan Yanardağ’ın hapse atılması, Seyahat davasının hukuksuzluğunun devam etmesi, Kavala-Demirtaş’ın cezaevinde unutulması vb. endişeleri olması beklenemez. Dünya Bankası’ndan (DB) bir anda dolar finansman paketi mi geldi? Dünya Bankası Türkiye yöneticisi Humberto Lopez, ekonomiyi istikrara kavuşturacak politikaları desteklediklerini açıkça belirtti. Bütün bunlar RTE’nin Biden’la mali pazarlık yapılması karşılığında İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yaktığını doğruluyor. Bu aynı zamanda Biden’ın Çin’i etkisiz hale getirme stratejisinde Dünya Bankası’na daha fazla görev verme girişimiyle de örtüşüyor. Demokrasi ve özgürlük heyecanından uzak, keyfi tek adam rejiminin devam ettiği bir ülkede uluslararası sermayenin anapara ve faiz ödemelerinin geleceğine dair kaygıları olup olmadığını sorarsak bu büyük ölçüde doğrudur. Mehmet Şimşek’in 19 Eylül’de Goldman Sachs’ın New York’taki genel merkezinde yaptığı ‘roadshow’ ve RTE’nin bir zamanlar ‘tefeci’ olarak nitelendirdiği kişilere garanti verme çabaları bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Emekliliğe ve kıdem tazminatının kaldırılmasına ilişkin yeni düzenlemeler konuşuluyor; Emek sömürüsü her geçen gün artarken, yani ‘büyüme’ ve sermayeye sahip çıkma amacı gerçekleşirken, bizi neler bekliyor? İktidar adeta ‘halkı katlederken’ ana muhalefet ve toplumsal muhalefet adına ne söyleyebilirsiniz? Bu gerilemede sosyalist muhalefet de bundan muaf değil. Bu girdaptan nasıl çıkacağız?

OVP’ler aslında makroekonomik projeksiyonların yapıldığı teknik belgelerdir. Ancak bu yılki OVP, yeni ekonomi ekibinin yaklaşımını gösteren ilk yazılı açıklama olması nedeniyle büyük anlam kazandı. Bu açıdan bakıldığında işgücüne dair en ufak bir vaat bile yok. Tam tersine esnek çalışma koşullarına yapılan vurgu, işten çıkarmayı kolaylaştırma anlamına geliyor. Seçim öncesi koz olarak kullanılan EYT meselesinin çalışma bölümleri arasında yarattığı uçurumu kapatacak bir girişim yok. Son dönemde sosyal güvenlik amaçlı bütçe transferlerinin bütçe üzerindeki yükü sıklıkla dile getiriliyor, ancak bu maliyetin önemli bir kısmı son tahlilde patronlara fayda sağlayan devlet katkılarından geliyor. ‘Vergi harcaması’ olarak adlandırılan sermayeye ilişkin muafiyet ve muafiyetler geçen yıl 1 trilyon TL’ye ulaştı. OVP’de bunun azaltılması ve sonuçta kamunun sırtına binen dolaylı vergi yüklerinin hafifletilmesi; Kazancı, kirayı, serveti daha fazla vergilendirerek vergi adaletini sağlamaya yönelik hiçbir adım yok. Önemli olan az önce bahsettiğimiz gibi borçlanarak tüketime devam etmek ve dolayısıyla yaşam standardını korumak değil, insanların hayatlarını cari fiyatlarla devam ettirebilmektir. OVP’nin önümüzdeki 3 yılda bütçeden 5,5 trilyon liralık rekor faiz ödemesi öngörüsü, Saray yönetiminin tüm tezlerinin aksine bütçeyi tefecilere dağıtacağını gösteriyor. Önümüzdeki dönemde emekçilere yönelik ciddi bir kemer sıkma politikasının gündeme geleceği, sertleşen borçlanma koşullarının daha da zorlaşacağı anlaşılıyor. Meclis muhalefetinin dağınıklığı ve moral bozukluğu Saray rejiminin cüretkarlığını daha da artırıyor. Bu nedenle toplumsal muhalefetin hem bireysel işyerlerinde hem de kitlesel hak taleplerinde sendikalar, meslek örgütleri, yurttaş inisiyatifleri aracılığıyla daha aktif olması gerekiyor. ‘Temmuz zam’ı nedeniyle derin mağduriyet yaşayan emeklilerin sesinin yükselmesi iktidar blokunu bile etkilemiş, RTE’nin bile ‘mümkün değil’ diyerek bu adaletsizliği kabul etmesine neden olmuştu. “Emekçilere yönelik saldırılar karşısında tüm çalışma birimlerinin kolektif çabasının bir temenni değil zorunluluk haline geldiği bir döneme girdik.” (HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu